30 Mart'taki yerel seçimleri bir tür "ölüm kalım meselesi" ya da deyiş yerindeyse, "Armageddon" gibi gören ve bu hissiyatını büyük bir gayretkeşlikle paylaşmaya, yaymaya çalışanlar var. İki nedenden dolayı yanılıyorlar: Birincisi, bu bir armageddon falan değil; uzun vadede yeni etapları sahnelenecek bir oyunun ilk perdelerinden biri. İkincisi, alınacak sonuç ne olursa olsun, "düğüm" çözülmeyecek, aksine daha karmaşık ve daha kaotik bir hale gelecek. Ama, "Akacak kan damarda durmaz" deyişinde olduğu gibi, bu kaosu yaşamadan ve bir dizi acıyla daha yüzleşmeden, taşlar da yerine oturmayacağa benziyor.
Şunu peşin peşin kabul edelim: Adam, inatçı ve kararlı bir savaşçı. Kutuplaşmalardan, çatışmalardan, öfkeden ve en önemlisi de, savaştan besleniyor. Bu o kadar yaşamsal ki onun için, kendisine cephe almış kitlenin sayısal/oransal büyüklüğü ya da ona yöneltilmiş nefretin şiddeti, inatçılığını olumsuz yönde etkilemek bir yana, daha da motive ediyor onu. Kadroları var, ekipleri var, kurmayları var ama savaşı bizzat kendi yönetmeyi ve yönlendirmeyi seviyor. Eh, bu toprakların insanlarının önemli bir çoğunluğu da “kendi adına savaşacak” insanları sever; hatta arkalarından “Hüloğğ” nidalarıyla yaltaklanır; her tarafının kılı tüyü olmayı sineye çeker.