“İşimizi elimizden alacak” gibi basit ve anlaşılır kaygılarla başlayıp “Bilgisayarlar dünyayı ele geçirecek” türü uçuk fantezilere dek uzanan komplo teorilerinin tümünü bir yana atın. Yapay zekânın gelişimi ve kullanımının hızla yaygınlaşmasıyla ilgili, bambaşka ve oldukça somut bir sorun giderek ufukta beliriyor: Enerji tüketimindeki devasa artış ve bunu karşılayacak kaynakların yaratılması. Yoksa yapay zekâ sayesinde şu meşhur nükleer kâbusumuz geri mi dönüyor?
Yapay zeka
teknolojisinin arkasındaki en büyük güç, GPU kısaltmasıyla bilinen Grafik
İşleme Birimleri. Yakın zamana kadar ağırlıklı olarak oyunlar ve grafik
uygulamaları için kullanılan bu güçlü ve hızlı işlemciler, bu alanın
devlerinden Nvidia firmasının geliştirdiği verimli teknolojiyle birlikte, yapay
zekânın temelini oluşturan makine öğreniminde vazgeçilmez nitelik kazandı,
çünkü CPU’lara oranla (merkezi işlem birimi) çok daha etkili ve verimli bir
kullanıma sahip. Kısaca toparlarsak:
Paralel
İşleme Gücü: GPU'lar, YZ uygulamalarında büyük veri setlerini hızlı
bir şekilde işleyebilir. Bu, özellikle derin öğrenme gibi karmaşık
algoritmaların eğitiminde büyük öneme sahiptir. GPU'lar, aynı anda binlerce
işlemci çekirdeği ile çalışarak işlemleri hızlandırır.
Yüksek Bant Genişliği: GPU'lar, yüksek bant genişliği sunarak veri aktarımını hızlandırır. Örneğin, üst düzey bir GPU'nun bant genişliği 500 GB/s'ye kadar çıkabilirken, bir CPU'nun bant genişliği genellikle 50-100 GB/s arasındadır.
Geniş Yazılım Desteği: GPU'lar için geliştirilen yazılımlar, YZ uygulamalarının verimli bir şekilde çalışmasını sağlar. Bu yazılımlar, geniş bir uygulama yelpazesi sunarak farklı alanlarda kullanılabilir.
Bütün bunlar iyi, hoş; ama giderek kendini hissettirmeye başlayan bir sorun var:
Yapay zekâ
uygulamalarının gelişip yaygınlaşmasıyla birlikte, GPU'lar da giderek daha
fazla enerji tüketmeye başladı. Özellikle büyük dil modelleri ve derin öğrenme
algoritmalarının eğitimi gibi işlemler, GPU'ları zorlayarak ciddi bir enerji
talebi yaratıyor. Üstelik bu yüksek enerji tüketimi, aynı zamanda GPU'ların
aşırı ısınmasına ve soğutma sistemlerinin daha fazla enerji harcamasına da
neden oluyor.
Peki, bu
artan enerji ihtiyacını nasıl karşılayabiliriz?
Sürdürülebilir enerji kaynakları, bu sorunun anahtarı gibi görünse de, konu o kadar basit değil. Güneş, rüzgar ve hidroelektrik enerjisi gibi yenilenebilir kaynaklar, hem çevreye duyarlı hem de uzun vadede daha ekonomik çözümler sunsa da, devasa bir hızla büyüyen enerji ihtiyacını karşılayacak kapasiteyi yaratması mümkün görünmüyor. Yani çare, yüksek kapasiteli ve verimli, ama aynı oranda “riskli” enerji kaynaklarını devreye sokmakta aranmaya başladı ki, bunun üzerine fazlaca düşünmekte yarar var.
Mevcut duruma biraz daha yakından bakalım:
- Enerji Tüketimi: Büyük bir dil modelini
eğitmek, binlerce evde bir yılda tüketilen elektrik enerjisine eşit
bir enerji miktarı gerektirebiliyor. Şu anda onlarca dil modelinin
eğitilmekte olduğunu ve bu sayının hızla artacağını düşünürsek, tablo pek
iç açıcı değil.
- Soğutma: GPU'ların ürettiği ısıyı
dağıtmak için kullanılan soğutma sistemleri, toplam enerji tüketiminin
önemli bir kısmını oluşturuyor. Bu konuda da yeni çözüm arayışları var.
- Verimlilik Artışı: Yeni nesil GPU mimarileri,
enerji verimliliğini artırmak için sürekli geliştiriliyor. Ancak, yapay
zekânın hızla büyümesi ve kullanım alanlarının yaygınlaşması, bu
gelişmeleri gölgede bırakabiliyor.
Elimizdeki tablo böyle olunca, birçok insan için “kâbus” niteliği taşıyan
o bildik senaryo yeniden önümüze çıkıyor: Nükleer enerji.
Nükleer enerji, sürekli ve yüksek enerji çıkışı sayesinde yapay zekânın açtığı devasa enerji ihtiyacını karşılamak için cazip bir seçenek gibi görünse de, çevresel etkileri, radyoaktif atıkların uzun ömürlü olması ve potansiyel kazaların ciddi sonuçları gibi önemli riskleri içermesi gibi sorunlar da ortada. Diğer yandan nükleer santrallerin inşası ve işletilmesi de oldukça yüksek maliyetli.
Peki tüm bunlar, bilişim devlerinin yapay zekâ
yatırımlarını geliştirirken enerji sorununu çözmek için nükleer enerjiye
yönelmelerini engelleyecek mi? Elbette hayır. Bu alanda şimdiden sesler
yükselmeye, hatta önemli adımlar atılmaya başladı bile. Sözgelimi Nvidia CEO'su Jensen Huang, nükleer enerjinin veri merkezlerine güç sağlamak için
"harika bir seçenek" olduğunu ve büyük teknoloji şirketlerinin enerji
kaynaklarını çeşitlendirmek amacıyla nükleer enerjiye yönelmesinin mümkün olduğunu belirtti. Ayrıca, Microsoft'un Three Mile Island nükleer tesisini
yeniden faaliyete geçirme anlaşması gibi gelişmeler, bu alandaki ilgi ve
isteğin arttığını gösteriyor.
Kısacası,
yapay zekâ hayatlarımıza büyük kolaylık ve yenilikler getirmeye başladı ve
durdurulamaz bir hızla da yaygınlaşıp gelişiyor. Ama daha bu ilk evrelerde
ciddi bir enerji sorunuyla karşılaşma ihtimalinin artması, beraberinde “nükleer
korkuları” da getiriyor gündeme. Yakın zamanda bu konuda daha çok şey duymaya
başlayacağız.
Diyagramlar: Napkin.AI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder