14 Kasım 2017

Dinleri sarsacak buluş ve sansasyonel cinayet



Başlangıç / Dan Brown / Çev: Petek Demir İncek / Altın Kitaplar

Amerikalı gizem/gerilim romanları yazarı Dan Brown, "Cehennem"in (Inferno) üzerinden dört yıl geçtikten sonra yeniden klavyesinin başına oturmuş ve en iyi yaptığı şeyi yineleyerek, merak duygusunu sürekli canlı tutan, entrikalarla örülü, yüksek tempolu bir roman çıkarmış ortaya. Bunu yaparken de, yirmi yıldır titizlikle bağlı kaldığı alışılmış kurgu şablonlarını bir kez daha devreye sokmuş: Yine yirmi dört saat içinde tırmanıp sonuçlanan bir gerilim, tarihin derinliklerinden dikkatle derlenmiş malzemeler, Katolik kilisesinin çevresinde dönüp duran tedirgin edici entrikalar, kaderi sorgulanmaya başlamış bir monarşinin içsel bunalımları ve elbette tüm bu gizemlerin merkezinde de dinsel semboller uzmanı Profesör Robert Langdon'ın zengin bilgi dağarcığı ve keskin zekası. Agatha Christie'nin vazgeçilmezi Hercules Poirot, Sir Conan Doyle'un dahi dedektifi Sherlock Holmes ya da Paul Simenon'un ünlü komiser Maigret'i gibi, Dan Brown'ın da bütün romanlarında kullandığı (belki biraz kendisiyle de özdeşleşen) karizmatik Langdon, "Başlangıç" (Origin) adlı bu son romanda da, derin ve üzeri katmerli bilmecelerle örtülmüş şifreleri çözmeye çalışıyor.


Yaşam hikâyesi ve kariyeri iniş çıkışlarla dolu, oldukça renkli  özgeçmişe sahip bir yazar, Dan Brown. Hatta yazmaya başlaması bile bir anlamda rastlantılar sonucu alınmış bir kararla, otuz iki yaşından sonra başlayan, ilginç bir kişilik. Matematik öğretmeni bir baba ve kilise orgçusu bir annenin ilk çocuğu olarak, Exeter'da doğmuş ve büyümüş (tıpkı kahramanı Robert Langdon gibi.) Anglikan kilisesinin Yeni Dünya'daki uzantısı olarak kurulan Episcopal kilisesinin bir mensubu olan ailesinin etkisiyle (yaygın kanının aksine) oldukça dindar bir çocuk olarak yetiştirilmiş. O günlere ait anıları sorulduğunda, okula başlayıp kozmoloji ve astronomi okumaya başladıktan sonra bilime olan tutkulu ilgisinin onu ilkin başka yönlere doğru ilerletip, sonuçta bambaşka bir yoldan yine spiritüel bir zemine taşıdığından söz ediyor. Gizem ve bilmecelere olan merakıysa, yine çocukluk günlerinden kalma. Baba Richard Brown, noel zamanlarında ağacın altına çocukları için hediye paketleri bırakmak yerine, onları iz sürerek bu hediyeleri bulmaya yönlendiren "define avları" düzenlermiş. ("Da Vinci Şifresi"nde bu avlara ilişkin anıların esintilerini bulmak mümkün.) Bu durum Brown'ı sayı bulmaca oyunlarına, anagramlara ve şifre çözmeye yatkın hale getiren bir gizem tutkusunu da sürekli beslemiş.

İlginçtir ki, kariyerinin başlangıcında yazarlık değil, müzisyenlik var. Çok da başarılı olmayan birkaç albüm çalışması, Hollywood'da şarkıcı/piyanist/besteci olarak tutunma çabaları ve çok önemsediği "Melekler ve Şeytanlar" adlı albümünün beklediği sonuçları vermemesi üzerine, "iş arkadaşım, yapımcım, yılmaz destekçim ve terapistim" dediği karısıyla birlikte çocukluğunun geçtiği New Hampshire'a yerleşip, Phillips Exeter'da İngilizce öğretmenliği yapmaya başlamış. (Tıpkı, kahramanı Robert Langdon gibi, onun da yolu Exeter okullarından geçmiş yani.) Ayrıca bir başka okulda da ortaokul sınıflarına İspanyolca dersleri vermiş.

Kariyerindeki dramatik değişim, 1993 yılında yaz tatilindeyken Sidney Sheldon'ın "Kıyamet Komplosu" (The Doomsday Conspiracy) adlı romanını severek okuması ve "Ben de bu tür gizem ve gerilim romanları yazmalıyım" demesinden sonra başlıyor. 1996'da öğretmenliği bırakıp kendini tümüyle yazarlığa veriyor ve ilkin "Dijital Kale"yi, ardından da "Melekler ve Şeytanlar"ı kaleme alıyor. Müzisyenlik döneminde yaptığı aynı adlı albümü  için grafiker John Langdon'ın hazırladığı tasarımı, "Melekler ve Şeytanlar"ın kapağında da kullanıyor bu arada. (Zaten baş kahramanı Robert Langdon'ın soyadı da, bu ünlü grafikere yapılmış bir "jest" niteliğinde.) Hikâyenin sonrası malum: "Da Vinci Şifresi" ile birlikte gelen sansasyonel başarı, "Kayıp Sembol" ve "Cehennem"in ardından, "Başlangıç" adlı son romanıyla devam etme yolunda.

Gelelim, Profesör Langdon'ın bu seferki serüvenine: Bilgisayar dahisi ve "oyun teorisi erbabı" Edmond Kirsch, yeni ve çok çarpıcı bir bilimsel keşifte bulunmuş ve bunu dünyaya olabildiğince sansasyonel biçimde duyurmanın hazırlıklarına girişmiştir. Robert Langdon'ın da üniversitede en sevdiği öğrencilerinden biri olan Kirsch, duyuru gününe dek sır gibi sakladığı bilimsel bulgularının, dünyadaki tüm yerleşik kurumsal dinleri temelinden sarsacağını iddia etmektedir. İlk tepkilerini görmek üzere, üç büyük dinin temsilcileriyle bir manastırın kütüphanesinde gizli bir toplantı düzenler ve onlara ne bulduğunu açıklar. Sunumu, bir katolik piskopos, bir haham ve bir müslüman aliminden oluşan bu temsilciler üzerinde, tam da beklediği gibi bir etki yaratmış ve onları derinden sarsmıştır. Din adamlarının bu bulguyu açıklamaması için yaptıkları istek ve baskılara rağmen, bir hafta sonra, Bilbao'daki Guggenheim Müzesi'nde görkemli bir toplantı düzenler. Üstelik, bu toplantıda büyük buluş yalnızca üç yüz civarındaki seçkin davetliye açıklanmakla kalmayacak, canlı yayınla internet üzerinden dünyaya da duyurulacaktır. Ne var ki, toplantının en kritik anında, tam da Kirsch "dinleri yerle bir edecek" keşfini açıklamak üzereyken, bir silah sesi duyulur ve bilgisayar dahisi, cansız yere düşer. Uğruna öldürüldüğü bilimsel buluş, tümüyle bir sır olmuştur artık. Tek bilinen, cinayetin olay yerinden hızla uzaklaşan, beyaz üniformalı bir İspanyol amirali tarafından işlendiğidir. Bilmeceyi çözmek, eski öğrencisinin gözleri önünde öldürülmesinin şokunu atlatmaya çalışan Langdon'a düşecektir elbette. Bu serüvende yardımcısı, Guggenheim Müzesi'nin güzel halkla ilişkiler müdiresi (ve İspanya prensi Julian'ın müstakbel eşi) Ambra Vidal olacaktır.

Başta da belirttiğim gibi Dan Brown, merkezinde yine Katolik Kilisesi'nin ve kuşku uyandıran bağlantılar içindeki din adamlarının yer aldığı bir bilmece kurgulamış. Bir yandan cinayeti kimin, ne amaçla işlediğini anlamaya çalışırken, bir yandan da Brown'ın romanın sonuna dek okurdan bile titizlikle sakladığı, bütün dinleri temelinden sarsma iddiasındaki buluşun ne olduğunu merak ediyorsunuz. Gerilim, oldukça girift ilişkiler, birbiri ardına ortaya çıkan çetrefil bilmeceler ve soluk soluğa bir kaçma-kovalama sürecinin içinde adım adım tırmandırılıyor. Hakkını vermek gerek, Brown bu işi iyi beceriyor gerçekten. Ama uyarmadı demeyin; (tıpkı daha önceki romanlarında olduğu gibi) sayfalar ilerledikçe okurun beklentilerini o kadar yükseltiyor ki, finale geldiğinizde söz konusu beklentilerin o yükseklikten süzülerek epey aşağılarda bir yere vardığına da tanık olup, ufak çapta bir hayal kırıklığı yaşayabilirsiniz.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder