10 Aralık 2017

Tolkien'den Kalevala'ya nazire



Kullervo'nun Hikâyesi / J.R.R. Tolkien / Çev: Çiğdem Erkal / İthaki


İskandinavya'nın kenarlarında yüzlerce yıl sessiz sedasız bir eklenti gibi varlığını sürdüren Finlandiya'nın, bütünüyle kendine özgü bir mitolojiye sahip olduğu, 1830'ların ortalarına dek fazla bilinmedi. Uzun süre İsveç ve Rusya arasında "paylaşım unsuru" haline gelen bu ilginç kuzey ülkesi, bağımsızlığını ancak Rusya'daki Ekim Devrimi sonrasında, 1917'de elde etmişti ama ulusal duyguların uyanışı ve Fin topraklarının kendine özgü kültürüyle ilgili arayışlar on dokuzuncu yüzyılda iyice hızını almıştı. Botanikçi, doktor, dilbilimci ve şair Elias Lönnrot, ülkenin değişik bölgelerini tek tek ziyaret edip sözlü gelenekte yer alan efsane ve hikâyeleri 1835'te bütünlüklü bir metin halinde bir araya getirdiğinde, ortaya çıkan epik manzum külliyat büyük yankı yaratmıştı. Lönnrot'un "Kalevala" (Kahramanlar Ülkesi) adıyla yayımladığı bu derleme, izleyen yıllarda eklemeler ve revizyonlarla son haline getirildi ve Fin tarihinin en büyük edebi yapıtı dünyaya tanıtılmış oldu. Evrenin yaratılışı ve insanın yeryüzüne yayılışıyla başlayıp, karanlık ormanlardaki krallıkları, kahramanların serüvenlerini, aşkları ve savaşları anlatan bu kapsamlı külliyat, aşağı yukarı 22 bin dizeden oluşuyor ve gruplar halinde bir araya gelmiş 50 şarkıya yayılıyordu.


Kısa süre içinde Avrupa'nın belli başlı dillerine çevrilen Kalevala, akademik çevrelerde olduğu kadar, mitoloji ve edebiyat tarihine meraklı geniş okur çevrelerinde de büyük ilgi gördü. Batı dünyası için, çarpıcı bir sürpriz olmuştu bu destanlar derlemesi: Dip dibe yaşadığı komşularının köklü geleneklerinden, sözgelimi İskandinav ve Cermen mitolojilerinden bütünüyle ayrı, özgün bir kozmogoniye ve hikâye derinliğine sahip olması; Beowulf ya da Nibelungen'le karşılaştırılabilecek nitelikte şiirsel bir lezzet içermesi ve yerel renklere bürünmesi ve müzisyenlere esin kaynağı oluşturacak kadar etkileyici şarkılardan oluşması, Avrupalı entelektüeller için keşfedilecek yeni bir kaynağı müjdeliyor gibiydi.

1913 yılında, henüz yirmi bir yaşında bir Oxford öğrencisi olan Ronald Tolkien de, bu yeni kaynaktan fazlasıyla etkilenen Avrupalı genç entelektüellerden biriydi. Kalevala'nın içerdiği manzum hikâyeler onu o kadar büyülemişti ki, bu külliyatı yaratan o farklı ve ürkütücü uzun hecelerle dolu dili, Fin'ceyi öğrenmeye karar vermişti. Üniversitedeki en kritik sınav dönemlerinden birini bu nedenle, dersleriyle ilgilenmekten çok Fin'ce çalışmakla geçirmiş ve okuldaki kariyerini ciddi biçimde riske atmıştı. Aynı günlerde, Kalevala içinde en çok beğendiği bölümlerden biri olan "Kullervo'nun Hikâyesi"ni kendi üslubuyla yeniden kaleme almaya da karar verdi, hatta ilk bölümleri yazmaya da başladı ama bu girişimini kısa bir süre sonra yarıda bırakıp, ilerideki yıllara erteledi.

"Kullervo'nun Hikâyesi", toplam 50 şarkılık külliyat içinde 31'inci ile 36'ncı şarkılar arasını içeriyordu. Karelia bölgesinde birbiriyle hükümranlık savaşına giren iki kardeşin arasındaki husumetle başlayan öykü, bu kardeşlerden birinin (Untamo) diğerini (Kalervo) öldürüp, köyünü yağmalamasıyla devam ediyordu.  Untamo, kardeşinin hamile karısını esir edip kendi köyüne götürecek, orada doğan yeğeni Kullervo'yu da köle olarak kullanıp, sürekli eziyet edecekti. Ta ki, Kullervo ayakları üzerinde doğrulup, babasının intikamını alacak yaşa gelene kadar. Böylece Kullervo'nun hikayesi, trajik bir olayla başlayıp, akış içinde zincirleme trajedilerle devam eden kasvetli bir anlatıya dönüşüyordu. Peki niçin bu kadar etkilenmişti Tolkien, bu "karanlık" ve trajik hikâyeden?

Birinci neden, hikâyenin kahramanı olan Kullervo'yla kendisi arasındaki benzerliklerin getirdiği bir "özdeşleşme" meselesiydi: Tolkien de tıpkı onun gibi küçük yaşta yetim kalmış ve oldukça ağır koşullar altında, zorlu bir büyüme süreci geçirmişti. İkinci neden, bu hikâyenin ana temasının, Shakespeare'in ünlü yapıtı Hamlet için esin kaynağı olduğunu öğrenmesiydi: İngiliz dilinin büyük ustası, Kalevala'daki bu hikayeyle tanıştıktan sonra Danimarka Prensi Hamlet'in, babasının katili olan amcasından intikam alma sürecini sahneye taşımıştı. İngiliz edebiyatına ve Shakespeare'e hayran olan Tolkien için de bu elbette son derece çarpıcı bir bağlantıydı.

Ama muhtemelen Tolkien'i bu hikâyeyi yeniden yazmaya iten asıl neden, Finlandiya'dan, Fin dilinden ve o ürkütücü diyarlarda geçen serüvenlerden fazlasıyla etkilenmesiydi. Hiçbir Avrupa mitolojisi, ona bu kadar büyüleyici gelmemişti. "Sınırsız bir yenilik ve yabancılık duygusu," diye söz ediyordu, Kalevala'daki hikâyelerin üzerinde yarattığı etkiyi anlatırken. "Seni ya rahatsız ediyor ya da içine çekip heyecanlandırıyor. Ağaçların ufukta farklı biçimde gruplaştığı, kuşların bilmedik şarkılar söyledikleri, yerel halkın kulağa vahşi ve anlaşılmaz gelen bir dil konuştuğu topraklar... Kalevala'yı ilk okuduğumda bunları hissetmiştim."

Bugün artık gayet iyi biliyoruz ki, Tolkien'e o büyülü Orta Dünya'yı kurgulamakta esin kaynağı olan topraklar yalnızca İngiltere ve Galler değil, aynı zamanda Finlandiya. Beowulf o muhteşem Tolkien dünyalarının ortaya çıkmasında nasıl itici güçlerden biri olduysa, Kalevala da bir diğer gizemli kaynak oldu. Hatta ölümünden sonra oğlu tarafından yayıma hazırlanan "Silmarillion"un harcında, Kalevala'dan da epey malzeme var.


Tolkien'in üzerinde bir dönem çalışıp, geç bir dönemde tamamladığı "Kullervo'nun Hikâyesi", 2015 yılında özel bir edisyon içinde okura sunulmuştu. Bu edisyon, şimdi Türkçe'ye de çevrilip vitrinlerdeki yerini aldı. Kitap, kısa bir önsözün ardından hikâyenin "Tolkien versiyonuyla" devam ediyor. Ardından, Tolkien'in verdiği, Kalevala ile ilgili iki konferans metni ve "Kullervo'nun Hikâyesi" üzerine bir değerlendirmeyle noktalanıyor. Orta Dünya hikâyelerine meraklı okurları fazla heyecanlandıracak bir derleme değil belki ama  Tolkien tutkunları ve mitoloji meraklıları için vazgeçilmez arşiv değeri taşıyan bir kitap olduğunu söylemeye gerek yok.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder