19 Ocak 2018

Papirüsten parşömene


Antikçağda Kitap / Horst Blanck / Çev: Zehra Aksu Yılmazer / ALFA

Bizim günlük konuşmalarda bazen kısaca "yazının ortaya çıkışı" deyip geçtiğimiz büyük dönüşüm, belki de insan uygarlığının izlediği seyirdeki en kritik kilometre taşını oluşturuyordu. Duygu ve düşüncelerin ortak bir sesler sistemiyle iletilebilir hale gelmesini sağlayan "dil", eğer bu uygarlık macerasında ilk büyük adımsa, o seslerin yine ortak bir işaret sistemiyle kaydedilebilir hale gelmesi de ikinci büyük adımdı elbette. O kadar keskin bir dönüm noktası oluşturdu ki insanlık tarihinde, yazının keşfinden öncesine "tarih öncesi", yazının kullanımından sonrasına da "tarih çağları" demeye başladık. Üstelik, çok da uzak bir geçmişe ait değildi bu dönüm noktası; yazı olarak kabul edilebilecek ilk sistemlerin ortaya çıkışı, günümüzden en fazla beşbin beş yüz yıl önceye gidiyor. Yazının üzerine kaydedildiği malzemelerin "taşınabilir" hale gelmesiyle birlikte "kitap" kavramının ortaya çıkışı, daha da yeni; günümüzden yaklaşık üç bin yıl öncesi. Modern insana en yakın ortak atanın günümüzden iki buçuk milyon yıl önce yaşadığını dikkate alırsak, bu çok da uzak bir tarih değil.  Basit bir ölçeklendirmeye başvurarak şematik bir benzetme yapalım: Eğer sadece son bir yıldır bu gezegende yaşıyorsak, yazıyı da birkaç dakika önce keşfetmişiz gibi bir şey, yani.


Horst Blanck'ın "Antikçağda Kitap" adlı kitabı, işte bu son birkaç dakikanın ilk saniyelerinde yaşanan gelişme ve değişimleri ele alan, keyifli ve dikkate değer bir kültür tarihi araştırması. Yazının ortaya çıkışını ilk aşamalarından itibaren incelemek gibi bir kaygısı yok; dolayısıyla Mısır hiyeroglifleri ve Mezopotamya çiviyazısı ile ilgilenmeksizin, doğrudan doğruya "alfabe"lerin ortaya çıkışını izleyen döneme, yani Yunan ve Roma dünyasına eğiliyor. Bu, rasgele ya da "keyfi" bir tercih değil. Yazıyı anıtlarda ve taşkabartmalarda değil, "taşınabilir aracılar üzerinde" kullanmanın tarihine yoğunlaşmak istiyor Blanck; yani, esas olarak "kitabın tarihi" ile ilgileniyor. Bu nedenle, bazı sınırlamalar yapmayı yeğlemiş ve yalnızca Mısır ve Mezopotamya'yı değil, Veda'lar döneminin Hindistan'ındaki ya da Çin uygarlığındaki yazınsal serüveni ve kitap tarihini de bu incelemenin kapsamı dışında bırakmış.


Mezopotamya'da kil tabletler üzerine kaydedilen metinlerin sınırlı çoğaltımıyla, etkileyici kütüphaneler oluşturulduğunu biliyoruz. Arkeologlar son yüz elli yıl içinde bölgenin değişik yerlerinde yapılan kazılarda bu tabletlerin on binlercesine ulaştılar. Benzeri biçimde, Eski Mısır'da yazının kaydedildiği araç olarak kullanılan papirüs rulolarının derlendiği kütüphanelerin bazıları da arkeolojik araştırmalarda kısmen de olsa ortaya çıkarıldı. Ama bugün kullandığımız anlamda "kitap" kavramına en yakın üretimler, kullanımı görece çok daha basit olan "kodeks"lerle birlikte kültür hayatına dahil oldu. Yani, Roma dönemiyle birlikte. İşte elimizdeki kitap da, tablet ve rulolardan taşınabilir ve pratik kodekslere geçişin tarihiyle birlikte, kitabın ve kütüphanelerin serüvenini ele alıyor.


Blanck'ın çalışması, aşağı yukarı beş yüzyıllık bir zaman dilimi üzerine yoğunlaşmış. Yazının uygulandığı fiziksel malzemenin kayda değer değişim gösterdiği ve kitapların çoğaltılarak paylaşılmasını görece daha kolay kıldığı bir dönem bu. Kil tabletler ve taş blokların yerini papirüs ve ince ahşap plakaların aldığı, deri ve parşömen kullanımının ortaya çıkmaya başladığı, yazı maddelerinin daha kolay üretilebilir hale geldiği bir ortamda, kültürel hayatın nasıl etkilendiğinin de hikâyesi anlatılıyor. Kitapların yalnızca yazmanlar tarafından kopyalanarak çoğaltılabildiği koşullarda, bugün "telif hakları" anlamında kullandığımız "kopyalama hakları"nın (copyright) ne anlama geldiğini düşünmeye başlıyorsunuz ister istemez. Sabırla ve titizlikle çoğaltılan kitapların oluşturduğu büyük kütüphaneleri ya da bunların sınırlı bir bölümünün özel müşterilere sunulduğu "kitapçı"ları gözünüzün önüne getirmeye çalışıyorsunuz. İçeriğinden tümüyle bağımsız olarak, bir format ve "taşıyıcı" olarak kitaba bir kez daha derin bir saygı duyuyor, antikçağ okur ve yazarlarının kitapla ilgili heyecanlarını paylaşıyorsunuz.


"Antikçağda Kitap", alfabe ve yazı sistemlerine (Yunan ve Latin) genel bir bakışla başlıyor; organik ve anorganik yazı materyallerinin kullanımı ve gelişimiyle devam ediyor; rulo ve kodeks gibi temel kitap formlarının gelişim serüvenlerini anlatıyor; kitap dağıtımı ve kitapçılık faaliyetlerinin eski Roma'daki evrelerini anlatıyor ve kütüphanecilik sistemlerinin ortaya çıkışını kısaca inceleyerek, noktayı koyuyor. Kolay okunan, iyi kurgulanmış, keyifli bir konuyu ele alan, özenli bir çalışma.



Yüzlerce, hatta binlerce kitabı küçücük bir hacimde saklayarak kolaylıkla taşımamızı ve okumamızı sağlayan elektronik kitap okuyucularını çantalarımızda dolaştırdığımız bir çağda, ilk kitapçıların ve ilk okurların coşkularını, heveslerini anlamaya çalışmak ve kitap üretiminin son birkaç bin yılda geçtiği zorlu yolun izlerini sürmek, değişik duygular oluşturuyor insanda. Bugün bize teknik olarak basit ve sıradan bir "ürün" gibi gelen  kitabın, matbaanın icadından yüzlerce yıl önceki atalarımız için nasıl özel ve nasıl titiz bir çaba gerektiren üretim süreciyle ortaya çıkarıldığını ve nasıl önemsendiğini görmek, gerçekten oldukça etkileyici.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder