“Uzun Dünya” / Terry Pratchett – Stephen Baxter / Çev: Cihan Karamancı / İthaki Yayınları
Dünya oldukça küçük bir gezegen ve her ne kadar bunu düşünmek pek hoşumuza gitmese de, biz gerçekten çok kalabalığız. Kaynaklar, bu kadar büyük bir nüfusu lâyıkıyla beslemek ve temel gereksinimlerini karşılamak için bir hayli kısıtlı. Sorun yalnızca “yaşam kalitesini” beklentilere uygun bir düzen içinde artıracak kaynakların azlığıyla da ilgili değil. Hayatı sağlıklı ve güvenli bir biçimde sürekli yeniden üretmek için gerekli sistemleri kurup işletmenin de, ciddi bir maliyeti var. Kısacası, günlük hayatta sıkça kullandığımız bir deyişte olduğu gibi, “hayat gerçekten pahalı”. Nüfus artışı aynı hızda seyrettiği sürece de, bu durum kaçınılmaz olarak insan uygarlığını ciddi biçimde etkileyecek.
Kaynakların kısıtlılığıyla nüfus artışı arasındaki makasın giderek açılması, insanoğlunun yeni fark ettiği bir sorun değil. Daha on sekizinci yüzyılın sonlarında, İngiliz rahip ve filozof Thomas Malthus, doğum oranı azalıp ölüm oranı yükselmedikçe, uygarlığımızın başının dertte olduğuna dikkat çekmişti. Gıda kaynakları aritmetik bir hızla artarken nüfusun geometrik olarak artması, kaçınılmaz olarak büyük afetlerle karşılanması gereken bir dengesizlik yaratıyordu Malthus’a göre. Kaynakları kontrol etmek çok güçtü ama nüfus görece daha kolay kontrol edilebilirdi.
Bugün 7 milyara yaklaşan dünya nüfusunun önemli bir bölümü açlık, geriye kalan kesiminse büyük çoğunluğu yoksulluk sınırları içinde yaşamaya çalışırken, bu ürkütücü tezler üzerine düşünmek pek de iç açıcı değil. “Distopya” kıvamındaki kötü öngörüleri değil, yaşamı kolaylaştıracak yeni kaynak yaratımlarıyla ilgili umut verici haberleri duymak istiyor insanlar. Peki “bu gezegende” herkesi rahatça besleyip mutlu edecek kaynakları bulmak, geliştirmek ve artırmak mümkün mü? En azından, gezegenin “bu versiyonunda” durum pek umut verici görünmüyor. Bu nedenle bilimkurgu yazarları ve düşgücü geniş filozoflar, mümkün olduğunca yakın bir gelecekte insanlığın yeni gezegenlerde bakir kaynakları kullanarak, büyük koloniler oluşturması temasını enine boyuna işleyip durdular. Ancak yaşanabilir gezegenler saptansa bile, buralarda geniş insan kolonilerinin oluşturulmasının önünde, ciddi bir fizik sorunu dikiliyordu: Işık hızına ulaşan çok gelişmiş uzay gemileri üretilebileceğini varsaysak (ve bunların yakıt sorunu yaşamamasını bir şekilde garantilesek) bile, bu “seyreltik evren” içindeki uzak gezegenlere ulaşmak binlerce yıllık yolculuklar gerektirecekti. Belki de bu küçük ve kısıtlı kaynaklara sahip gezegende yaşamaya hükümlü bir canlı türüydük biz.
Peki teorik fiziğin son yüzyıl içinde yaşadığı radikal ve başdöndürücü gelişmeler, bu umut kırıcı soruna, şu ana dek üzerinde hiç düşünülmeyen, farklı çözüm adayları üretebilir miydi? Yeni koloniler oluşturmak için binlerce ışık yılı uzaktaki muamma gezegenlere gitmektense, “bu koordinatlarda” kalmak ve dünyamızın sonsuz sayıdaki “paralel alternatiflerine” yolculuk etmenin bir yolu bulunabilir miydi? Kaynak sorununu,bu boş ve bakir paralel dünyalar aracılığıyla çözmek mümkün müydü? İşte Terry Pratchett ve Stephen Baxter’ın kaleme aldığı “Uzun Dünya” adlı roman, böylesi fantastik bir varsayım üzerinden giderek, paralel dünyaların insan uygarlığının seyrini nasıl etkileyeceği üzerine okuru düşünmeye zorluyor.
İki yazarın ortak çalışmasıyla ortaya çıkmış bir roman fikrini, itiraf etmeliyim ki pek de sıcak bulmamışımdır hiç. Çünkü roman her şeyden önce son derece “bireysel” bir yazma sürecidir ve işbirlikleri ya da katılımcı çalışmalara pek de elvermediğini düşünürüm. Ama Uzun Dünya’yı okumaya başladığım andan itibaren, başlangıçtaki bu olumsuz önyargılar ve romanın olası iç tutarlılık sorunlarıyla ilgili kaygılarımın hızla dağılıp gittiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Pratchett ve Baxter, gerçekten her ayrıntısı ince ince düşünülmüş ve halkaları bir zincir gibi ustaca birbirine bağlanmış başarılı bir kurguyla, daha ilk satırlardan itibaren okuru “başka bir gerçeklik” fikrine yöneltmeyi başarıyorlar. Elbette bunun ardında, iki yazarın da bilimkurgu/fantezi alanında kendilerini çoktan kabul ettirmiş, popüler kültürün yaratıcı isimleri arasında yer almalarının etkisi büyük. Terry Pratchett ile ilgili fazla bir söz söylemeye gerek yok: Çizgi roman ve bilimkurgu tutkunları, onu artık bir kült haline gelmiş efsanevi “Discworld” serisiyle yakından tanıyorlar. Stephen Baxter ise, fizik ve matematik alanlarındaki engin bilgisini bilimkurgu alanına akıtmayı başaran; aralarında Arthur C. Clarke’ın da bulunduğu önemli isimlerle birlikte çalışmış ve bugüne dek bilimkurgu alanında yirmiye yakın ödül almış, oldukça parlak bir yazar. İkilinin bu ortak çalışması da, GoodReads okurlarınca 2012 yılının en iyi bilimkurgu romanı seçilmiş zaten.
Uzun Dünya, parçacık teorisi ve modern fiziğin açtığı yeni kulvarlarda göz kamaştırıcı bir “olasılık” olarak beliren, “paralel evrenler” teması üzerine kurulmuş, oldukça çarpıcı bir roman. Çok kısaca değinmek gerekirse, olasılık ağacındaki her çatallanmanın “yeni ve farklı bir evrenin varlığı” anlamına geldiği, “üst üste, yan yana ya da iç içe” var olan, sonsuz sayıdaki evrenlere ilişkin teoriler üzerine kurulu, keyifli ve başarılı bir kurgu. Konunun bilimsel boyutunu Michio Kaku ve Brian Greene gibi uzmanların teorik yapıtlarından izleyip ilgi duyan meraklı okurları, “içinde yolculuk yapılabilen bir paralel evrenler silsilesi”nin sosyal, ekonomik, siyasi ve psikolojik sonuçları üzerine düşünmeye çağıran, dikkate değer bir roman diyebiliriz.
Bu tür yapıtlarda alışılmış olduğu üzere “uzak gelecekte” değil, tam içinde bulunduğumuz yıllarda geçiyor, Uzun Dünya’nın hikâyesi: Teorik fizik alanında sıradışı çalışmalarıyla ünlenen başarılı bir bilim adamı, paralel dünyalar arasında geçişleri mümkün kılan özel bir cihaz üzerinde çalışmaktadır. Buluşunu gerçekleştirdiği anda da, bu çok değerli olanağın büyük çokuluslu şirketler ve küresel sermaye sahipleri tarafından gasp edilip çıkar amaçlı kullanılacağından endişe duyar ve “Adımlayıcı” adını verdiği cihazın şemasını internet üzerinden paylaşarak tüm insanlık için ulaşılabilir hale getirir. Üstelik bu cihazın sahip olduğu devreler ve parçalar, dünyanın her yerinde, sıradan bir elektronik eşya marketinden bile bulunabilecek kadar, kolay elde edilebilir niteliktedir ve montajı da bir çocuğun dahi anlayabileceği kadar basittir. Şemanın internet üzerinde paylaşılmasından itibaren, Adımlayıcı’nın etkileri, dünyada bir şok dalgası halinde yayılır. Aynı günde, dünyanın birçok kentinde çok sayıda ergen ve çocuk bu cihazı yapmış ve paralel dünyaları “adımlamaya” başlamıştır. Yeni bir çığır açan bu parlak buluş, dünyanın yerleşik sistemini ve alışkanlıklarını hızla değiştirmek üzeredir artık. Daha da çarpıcısı, dünya üzerindeki küçük bir azınlık, “Adımlayıcı” cihazını kullanmaya ihtiyaç bile duymadan paralel dünyalar arasında gezinebileceğini keşfetmiştir.
Pratchett ve Baxter, “kısıtlı kaynaklar” sorununun, sonsuz sayıdaki bakir paralel dünyanın insanlar tarafından özgürce kullanımıyla birlikte ortadan kalkmış göründüğü, ancak bu yeni durumun binyıllardır belli bir yol üzerinde süregiden insan uygarlığını kavranması güç bir kaosa doğru yönlendirdiği, deyiş yerindeyse “çılgınca” bir yirmi birinci yüzyıl kurguluyor Uzun Dünya’da. Aileniz, dostlarınız ve sevdiklerinizle birlikte özgür bir yaşam sürdürüp, doğanın içinde kendi başınızın çaresine bakmanıza elveren, sonsuz sayıda dünya var artık. Emlak spekülasyonu yok, yasal düzenlemeler yok, beğendiğiniz dünyaya yerleşmek istediğinizde sizi engelleyen ya da bunun maddi karşılığını isteyen hiç kimse yok. Yapmanız gereken tek şey, Adımlayıcı cihazınız üzerindeki Doğu ya da Batı yönlerinden birini seçip, paralel dünyalar arasında gezinmeye başlamak.
Ama elbette, bir şeylerden de vazgeçmek zorundasınız: Gideceğiniz yeni doğa harikalarında altyapı yok, elektrik yok, telefon yok, internet yok. Hayatta kalmanızı sağlayacak bilginin kayıtlı olduğu “geleneksel medya”, yani kitaplar, en değerli hazineniz haline geliyor. Diğer yandan, evrimin farklı basamaklarında yolları ayrılmış bu paralel dünyalarda homo sapiens türü henüz ortaya çıkmamış olsa da, güvenliğinizi sarsacak, daha önce aklınızın ucundan bile geçirmeyeceğiniz farklı canlı türleri var. Uzun Dünya, “adımlama” yolunu seçenlerin belli tehlikeleri de göze almalarını gerektiren, bilinmezlerle dolu bir sistem. Devletlerin, kurumların ve sermaye gruplarının en büyük derdiyse, bu sistem üzerinde söz sahibi olmak ve onu denetleyebilmek.
Uzun Dünya, yalnızca bilimkurgu meraklılarının değil, uygarlığımızın temel sorunları üzerine kafa yormayı seven herkesin, baştan sona keyifle ve ilgiyle okuyacakları bir kitap.
İlk yayın: Vatan Kitap - 15 Mart 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder