24 Ekim 2015

Tyler Durden geri döndü



Dövüş Kulübü 2 / Chuck Palahniuk - Cameron Stewart / Ayrıntı Yayınları


Chuck Palahniuk için “internet çağı yazarlarının en popülerlerinden biri” desek, pek de abartmış sayılmayız. Doksanlı yılların ikinci yarısından itibaren “aykırı edebiyat” dünyasının yıldızları arasına giren Ukrayna asıllı Amerikalı yazar, cüretkâr üslubu ve “başkaldırı kokularına bürünmüş” tarzıyla yakaladığı okur kitlesinin ilgi ve coşkusunu, internet üzerinde fan sayfalarıyla canlı  tutmayı başarabilen ender isimlerden biri.

Şu günlerde Türkçesi “Bir Haz Markası” adıyla yayımlanan ve tanıtımında “kadın hazzına dair karanlık pazarlama imkânları hakkında bir roman” ifadesiyle sunulan “Beautiful You” adlı yeni kitabıyla gündemde olsa da, Palahniuk’un bu muazzam popülaritesini büyük oranda 1996 tarihli “Dövüş Kulübü”ne borçlu olduğunu söylemekte bir sakınca yok. 1999’da sinemaya da aktarılan ve “modern kapitalist dünyada” derin yankılar uyandıran bu tuhaf ve “erkeksi” roman, onun adını kitap dünyasında bir “marka” haline getirme yolunda ciddi bir dönüm noktası olmuştu.



Palahniuk, aslında yazarlığa biraz “geç” sayılabilecek bir yaşta adım atmış, ilk romanını da otuzlu yaşlarının ortalarına geldiğinde kaleme almış bir yazar. Gazetecilik eğitimi almasına ve yerel radyolarda ya da yayın organlarında bir süre çalışmasına karşın, mesleği bir kenara bırakıp Freightliner kamyon firmasında dizel teknisyeni olarak çalışmaya başladığı ve yazmayla olan ilişkisinin uzunca bir süre yalnızca kamyon tamiri üzerine hazırladığı el kitaplarıyla sınırlı olduğu biliniyor. Sonrasında, sosyal sorumluluk projeleri olarak adlandırılabilecek organizasyonlarda (evsizlere sığınma yeri, ağır hastaların bakımı vb) görev alıyor bir süre. Yazarlığa karar vermesi ve bunu ciddiye alarak çalışmaya başlaması, “arkadaş bulma” amacıyla katıldığı, Amerikalı yazar Tom Spanbauer’in yazarlık atölyesine katılması sonrasında gerçekleşiyor.

Yaşam hikâyesi, oldukça “ağır” ve travmalarla dolu, Palahniuk’un. Bu travmaların en büyüğü, 1999 yılında babasının bir cinayete kurban gitmesi. Gazete ilanı aracılığıyla tanıştığı bir kadınla duygusal ilişkiye giren babası, kıskanç eski eş tarafından kadınla birlikte öldürülüp yakılıyor. Hikâyenin tüm rahatsız ediciliği bir yana, Palahniuk cinayet davasına müdahil olup sanık için ölüm cezası da talep ediyor ki, ruhunda derin izler bırakan travmalardan biri de bu. Duygusal örselenmişliğinden sıyrılmanın ve belki de kendini iyileştirmenin yollarından biri olarak, yazmaya veriyor kendini büyük bir istekle ve ilk romanı “Görünmez Canavarlar”ı (Invisible Monsters) kaleme alıyor. Ne var ki, yayıncı bulma konusunda şansı pek de yaver gitmiyor bu ilk denemesinde; roman, gönderdiği yayınevlerince “içeriğin rahatsız edici olduğu” gerekçesiyle reddediliyor. Belki de bu olaya, Palahniuk’un yazarlık kariyerinde bir dönüm noktası denebilir. Çünkü hemen ardından, “o yayıncıları daha da rahatsız etmek” için, kendisini büyük üne kavuşturacak olan “Dövüş Kulübü”nü yazmaya başlıyor hırsla.

İlkin kısa hikâye olarak tasarlanıp sonradan Palahniuk tarafından roman haline getirilen bu sıradışı yapıtın konusu kısaca şöyle: Adını bilmediğimiz “anlatıcı”, bir otomobil firmasında çalışırken yaptığı iş yolculukları sırasında kronik uykusuzluk (insomnia) hastalığına maruz kalmıştır ve huzurunu kaçıran bu derdine çare aramaktadır. Doktorunun tavsiyesiyle, “gerçekten acı çekmenin ne olduğunu anlaması için”, testis kanseri olan hastaların katıldığı bir terapi grubuna yönlendirilir. Kanser olmadığı halde burada hastaymış gibi davranmakta ve başkalarının acılarını yakından görerek, kendi rahatsızlığına gidermeye çalışmaktadır. Burada, tıpkı kendisi gibi, hasta olmadığı halde gruplara katılan Marla Singer ile tanışır ve aralarında adı konamayan tuhaf bir ilişki başlar. Aynı dönemde anlatıcımız, yine fazlasıyla “sıradışı” bir karakter olan Tyler Durden ile de tanışacak ve apartmanı bir “kaza” sonrası oturulamayacak hale geldiğinde, onun evine taşınacaktır. Romanın tüm ürpertici garipliği de, bu tanışıklık sonrasında gerçekleşecektir zaten. Bir “gölge kişilik” olan Tyler, kahramanımızın hayatını radikal biçimde değiştirmek üzeredir.

İki adam, öfke, sıkıntı ve gerilimlerinden kurtulmak için, Tyler’ın önerisiyle fazlasıyla “şiddet” içeren bir terapi yöntemi geliştirirler: Birbirlerine acımasızca vuracaklar, içlerinden biri “pes” diyene dek dövüşeceklerdir. Bir süre sonra, aralarına yeni insanların katılmasıyla bu terapi seansları, bir “yeraltı örgütü”nün ritüellerine dönüşür. Gizli yerlerde yapılan şiddet dolu toplantılarda bir araya gelen insanlar, anlatıcımızın önderliğinde bir “dövüş kulübü” kurmuşlardır artık. Ketumluğu esas alan ve mutlak gizlilik içinde yürütülen bu kulübün, maddeler halinde derlenmiş “yazılı olmayan” kuralları da vardır:

1. Dövüş Kulübü hakkında konuşmayacaksın.
2. Dövüş Kulübü hakkında konuşmayacaksın (etkili bir “tekrar” maddesi.)
3. Taraflardan biri durmak istediğinde ya da incindiğinde, dövüş biter.
4. Dövüş yalnızca iki kişi arasında gerçekleşir.
5. Belli bir anda, yalnızca tek bir dövüş yapılır.
6. Üyeler, üstleri çıplak ve ayakkabısız dövüşecektir.
7. Dövüş, sürmesi gerektiği kadar sürecektir.
8. Eğer bu Dövüş Kulübü’nde ilk gecenizse, dövüşmek zorundasınız.

Bu garip, ürkütücü gizli örgüt, kısa süre içinde şaşılacak bir hızla yaygınlaşarak ülke çapında çok sayıda üye kazanmaya başlar. Merkezinde anlatıcımızın ve Tyler’ın yer aldığı yapılanma, artık erkekler arasındaki “stres atma” toplantılarının ötesine uzanıp, sistem karşıtı bir işleve doğru yönelmektedir. Tüketim ve borçlanma üzerine kurulu modern kapitalist uygarlığı yerle bir etmeyi amaçlayan, mitsel bir yeraltı örgütü niteliğine bürünmektedir Dövüş Kulübü ve üyelerinin arasında toplumun her kesiminden insanlar vardır. Elbette, yeni kurallar da getirilmiştir bu dönüşümle birlikte:

1. Soru sormayacaksın.
2. Soru sormayacaksın (yine etkili bir “tekrar” maddesi.)
3. Mazeret yok.
4. Yalan yok.
5. Tyler’a güvenmek zorundasın.

Böylece, ilginç bir dönüşümle yeni bir ivme kazanan bu yapılanma, Tyler’ın yönlendirmesi ve kahramanımızın yönetimiyle, kendine oldukça ciddi bir hedef belirlemiştir: Kapitalist uygarlığı yerle bir etmek. Bu amaçla, birbiri ardına etkili ve “yıkıcı” sabotaj eylemleri düzenlenir ve “nihai darbe”ye doğru ilerlenir. Ancak baştan beri olan bitenden rahatsız olan ve Dövüş Kulübü’nün varlığından habersiz bırakılan Marla, olayların gelişimine müdahil olmak isteyecek ve anlatıcımızı, ürkütücü gerçekle yüzleşmeye zorlayacaktır: Tyler Durden diye biri yoktur, hiç var olmamıştır; bu kişilik, kahramanımızın insomnia süreci sırasında ortaya çıkmış, düşsel bir varlıktır. Bir başka deyişle, akli dengesi ciddi biçimde sarsılmaya başlayan bir hastanın, kontrolü ele almaya başlayan “gölge kişiliği”dir.

“Dövüş Kulübü”nün ilk yayımlanışının üzerinden 19 yıl geçtikten sonra, hayranları ve yayın dünyasının bir “devam kitabı” için yaptıkları ısrarlı baskılara uzun süre direnmişti Palahniuk. Ancak sonunda, bu öneriyi başka bir popüler kültür mecrasının sınırları içine girerek değerlendirme kararı verdi. “Dövüş Kulübü 2” yazılacaktı yazılmasına ama aynı zamanda “çizilecekti” de. Başlangıç noktasını hikâyenin bittiği andan on yıl sonrası olarak belirleyen yazar, dünya çapında büyük ilgi yaratan romanının devamını “çizgi öykü” olarak getirmeye karar vermişti.

Anlatıcımız, o tuhaf, gerilimli, sanrılarla dolu dönemi geride bırakmış ve tedavisinin ardından “düzenli” bir hayata geçiş yapmıştır. Evlidir ve bir çocuğu vardır artık. Her gün işine gidip gelmekte, düzenli olarak aldığı haplarıyla ayakta durmaya çalışmaktadır ama mutsuzdur ve kendisini bir kapan içinde hissetmektedir. Yeni “Dövüş Kulübü”, hikâyeyi buradan devam ettiriyor ve okura on çizgi kitap içinde tamamlanacak, yine “kült” olmaya aday bir seri vaat ediyor. Palahniuk’un kitaplarını Türkiye’de basan Ayrıntı Yayınları, bu “sürpriz” seriyi de okurlarla buluşturuyor bugünlerde. “Dövüş Kulübü”nü seven, hikâyenin tadı damağında kalan ve bir “devam” bekleyen Palahniuk hayranları için kaçırılmayacak bir fırsat.


İlk yayın: Vatan Kitap - 15 Temmuz 2015


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder