26 Temmuz 2017

Bir tuhaf ikilinin kesişen yolları


Bugün Hayattayız Ya / Emmanuelle Pirotte / Çev: Bahadırhan Bozkurt / HEP Kitap

Akıl ve sağduyu hepten yok olmuşçasına, tüm dünya insanlarının neredeyse tüm coğrafyalarda birbirini öldürmeye çalıştığı şu “büyük savaş”ların insan ruhu üzerinde nasıl yıpratıcı, hatta lime lime edici bir etki yarattığı bir sır değil. Ardındaki “motivasyon kaynağı” ne olursa olsun, belli ittifak grupları altında birleşmiş farklı uluslara ait insanların birbirlerini anlaşılması güç bir hırsla, neredeyse topyekün yok etmeye karar vermiş gibi acımasızlaşması, modern dönemde psikolog ve toplumbilimcilerin üzerine en çok kafa yorduğu konulardan biri. Sadece onlar değil elbette; edebiyatçılar ve sinema endüstrisinin yaratıcı ekiplerinde çalışanlar için de, şiddetin şahikasının yaşandığı, kâbusa benzeyen bu dönemler, ürpertici esin kaynağı oldu diyebiliriz. Yanızca İkinci Dünya Savaşı ve onun insanlar üzerindeki etkilerini konu alan yüzlerce hikâye ve film senaryosunun bunca ilgi görmesi bile, savaş kavramının zihinlerimizi (ve ruhumuzun derinliklerini) nasıl sarstığının göstergelerinden biri.


Yetişkinlerin bile başa çıkmakta zorlandığı yıkıcı etkilerin, çocukların henüz oluşmaya başlamış düş dünyalarını nasıl yerle bir edebileceğiyse, bütünüyle ayrı bir konu. Çocukluğunu savaşın ağır dönemlerinde, “ateş çemberi”nin içinde ya da çok yakınında geçirenlerin yetişkin olup hayatın içine karıştıktan sonra bile, o sert travmaların darbelerini zaman zaman nükseden eski bir hastalık gibi nasıl yaşadıklarını, psikolog ve psikiyatrlar gayet iyi biliyor. Hele de söz konusu savaşın içinde yalnızca “milli değerler, ulusal çıkarlar” gibi beylik bahaneler değil, “ırkçılık” ve “soykırım” unsurları da varsa, travmanın boyutları ve biçimi çok daha çarpıcı. İkinci Dünya Savaşı, en çok da bu yönüyle yazarların ve sinemacıların ilgisini çekti bu nedenle. Cephedeki şu malum “göğüs göğüse çarpışma” hikâyelerinin ötesinde, sivil halkın olduğu her yerde, şiddet ve ayrımcılığın zirve yapması, Avrupa toprakları üzerinde derin yaralar açtı. Yaşlı, çocuk, kadın demeden toplama kamplarına gönderilenler ya da sokak ortasında öldürülenlerin anıları, “modern dünya” tarihi üzerinde etkisi hâlâ süren bir kara gölge.


Belçikalı senarist Emanuelle Pirotte’un ilk romanı “Bugün Hayattayız Ya”, böylesi koşulların egemen olduğu bir dönem üzerine yoğunlaşırken, bugüne dek bildiklerimizden oldukça farklı bir hikâyeyi sunuyor bize. Savaşın sonları yaklaşmış, Nazi’lerin yenilgisinin kaçınılmazlığı belirginleşmiştir artık. Ancak Avrupa kentlerinin, kasabalarının bir çoğunda hâlâ, geri çekilen bu “ölüm makinelerinin” yıkıcı etkileri hissedilmektedir. Özellikle de, Yahudiler için kâbus henüz bitmemiştir. Alman ordularının yaklaşmasının getirdiği korkuyla, bir süredir sığındığı evden uzaklaştırılan ve kaderine terk edilen Renée adlı küçük kız çocuğu, böyle bir ortamda Yahudi olmanın bedeliyle karşı karşıyadır. Yolu, Avrupa kırsalında ABD askeriymiş gibi davranan bir Alman casusuyla kesişir René’nin. Kılı kıpırdamadan insan öldürebilen, özel eğitimli bu casus, anlayamadığı nedenlerle küçük kıza kıyamayacak; onu sahiplenerek “yol arkadaşı” yapacaktır. Roman, bu tuhaf ikilinin savaşın tam göbeğinde yaşadığı sıradışı serüveni, oldukça sürükleyici bir dille anlatıyor. Son sayfaya dek ilgi ve merakınızı üzerinde toplamaya aday “Bugün Hayattayız Ya”, Pirotte’un bir sinema filmi dinamizmiyle okura sunduğu, çarpıcı bir hikâye. Savaşın karmaşası içindeki “insani ayrıntılar”la ilgili değişik bir şey okumak isteyenlerin hoşuna gidecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder