Bugün Hayattayız Ya / Emmanuelle Pirotte / Çev: Bahadırhan
Bozkurt / HEP Kitap
Akıl ve sağduyu hepten yok olmuşçasına, tüm dünya
insanlarının neredeyse tüm coğrafyalarda birbirini öldürmeye çalıştığı şu
“büyük savaş”ların insan ruhu üzerinde nasıl yıpratıcı, hatta lime lime edici
bir etki yarattığı bir sır değil. Ardındaki “motivasyon kaynağı” ne olursa
olsun, belli ittifak grupları altında birleşmiş farklı uluslara ait insanların
birbirlerini anlaşılması güç bir hırsla, neredeyse topyekün yok etmeye karar
vermiş gibi acımasızlaşması, modern dönemde psikolog ve toplumbilimcilerin
üzerine en çok kafa yorduğu konulardan biri. Sadece onlar değil elbette;
edebiyatçılar ve sinema endüstrisinin yaratıcı ekiplerinde çalışanlar için de,
şiddetin şahikasının yaşandığı, kâbusa benzeyen bu dönemler, ürpertici esin
kaynağı oldu diyebiliriz. Yanızca İkinci Dünya Savaşı ve onun insanlar
üzerindeki etkilerini konu alan yüzlerce hikâye ve film senaryosunun bunca ilgi
görmesi bile, savaş kavramının zihinlerimizi (ve ruhumuzun derinliklerini)
nasıl sarstığının göstergelerinden biri.
Yetişkinlerin bile başa çıkmakta zorlandığı yıkıcı etkilerin, çocukların henüz
oluşmaya başlamış düş dünyalarını nasıl yerle bir edebileceğiyse, bütünüyle
ayrı bir konu. Çocukluğunu savaşın ağır dönemlerinde, “ateş çemberi”nin içinde
ya da çok yakınında geçirenlerin yetişkin olup hayatın içine karıştıktan sonra
bile, o sert travmaların darbelerini zaman zaman nükseden eski bir hastalık
gibi nasıl yaşadıklarını, psikolog ve psikiyatrlar gayet iyi biliyor. Hele de
söz konusu savaşın içinde yalnızca “milli değerler, ulusal çıkarlar” gibi
beylik bahaneler değil, “ırkçılık” ve “soykırım” unsurları da varsa, travmanın
boyutları ve biçimi çok daha çarpıcı. İkinci Dünya Savaşı, en çok da bu yönüyle
yazarların ve sinemacıların ilgisini çekti bu nedenle. Cephedeki şu malum
“göğüs göğüse çarpışma” hikâyelerinin ötesinde, sivil halkın olduğu her yerde,
şiddet ve ayrımcılığın zirve yapması, Avrupa toprakları üzerinde derin yaralar
açtı. Yaşlı, çocuk, kadın demeden toplama kamplarına gönderilenler ya da sokak
ortasında öldürülenlerin anıları, “modern dünya” tarihi üzerinde etkisi hâlâ
süren bir kara gölge.
Belçikalı senarist Emanuelle Pirotte’un ilk romanı “Bugün Hayattayız Ya”,
böylesi koşulların egemen olduğu bir dönem üzerine yoğunlaşırken, bugüne dek
bildiklerimizden oldukça farklı bir hikâyeyi sunuyor bize. Savaşın sonları
yaklaşmış, Nazi’lerin yenilgisinin kaçınılmazlığı belirginleşmiştir artık.
Ancak Avrupa kentlerinin, kasabalarının bir çoğunda hâlâ, geri çekilen bu “ölüm
makinelerinin” yıkıcı etkileri hissedilmektedir. Özellikle de, Yahudiler için
kâbus henüz bitmemiştir. Alman ordularının yaklaşmasının getirdiği korkuyla,
bir süredir sığındığı evden uzaklaştırılan ve kaderine terk edilen Renée adlı küçük
kız çocuğu, böyle bir ortamda Yahudi olmanın bedeliyle karşı karşıyadır. Yolu,
Avrupa kırsalında ABD askeriymiş gibi davranan bir Alman casusuyla kesişir
René’nin. Kılı kıpırdamadan insan öldürebilen, özel eğitimli bu casus,
anlayamadığı nedenlerle küçük kıza kıyamayacak; onu sahiplenerek “yol arkadaşı”
yapacaktır. Roman, bu tuhaf ikilinin savaşın tam göbeğinde yaşadığı sıradışı
serüveni, oldukça sürükleyici bir dille anlatıyor. Son sayfaya dek ilgi ve
merakınızı üzerinde toplamaya aday “Bugün Hayattayız Ya”, Pirotte’un bir sinema
filmi dinamizmiyle okura sunduğu, çarpıcı bir hikâye. Savaşın karmaşası
içindeki “insani ayrıntılar”la ilgili değişik bir şey okumak isteyenlerin
hoşuna gidecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder