Elias Canetti / Marakeş’te Sesler / Çev:
Kâmuran Şipal / SEL
İnsanlarını, değerlerini ve gündelik hayat
kültürünü iyi tanımadığınız bir kentin sokaklarında yanınıza rehber almaksızın
tek başına gezintiye çıkmak, çok da akıl kârı değildir; hele söz konusu kent,
Afrika’nın kuzeybatı ucunda yüzyıllar boyu gizem ve egzotizm tohumlarını
yeşertmiş Marakeş ise. Karmaşık mahallelerin yabancı kokulu sokaklarında
dolaşırken adımlarınızı dikkatli atmak, insanlarla iletişime geçerken yalnızca
sözlerinize değil mimik ve bakışlarınıza da çekidüzen vermek durumunda
hissedersiniz kendinizi. Hele Batı kültüründe yetişmiş bir insan için bu denli
“uzak” bir kentin tuhaf görünümlü sokaklarını arşınlamak, çok sayıda bilinmeyenin
kol kola girdiği bir dünya tarafından kuşatılmak gibidir. Merak ve ilginiz ne
denli yoğun, heyecanınız ne denli yüksek olursa olsun, her köşe başında
belirsiz bir tedirginliği ensenizde hissederek gezinirsiniz.
Bundan elli yılı aşkın bir süre önce eline geçen bir fırsatı değerlendirerek Fas’ın bu büyülü kentinde haftalar boyu keşfe çıkma olanağını bulan Elias Canetti, aynı anda hem cazip hem de ürpertici olabilen “farklı” bir gündelik yaşam kültürüne dokunmaya çalışmış; duygu ve izlenimlerini de o farklılıklarla tanışmaya istekli okurlarıyla paylaşmış. Yazarın “Marakeş’te Sesler” adlı kitabı, Kâmuran Şipal’in duru çevirisiyle kitapçı vitrinlerinde çoktan yerini almış durumdayken, Canetti hayranları için biraz “rötarlı” gelen bu keyifli anlatıya kısaca değinmeye çalışalım şimdi.
Bir kitabın cazibesinde kapak tasarımının ne denli önem taşıdığı üzerine ahkâm kesecek değilim; açık konuşmak gerekirse, çok da iyi anladığım bir konu değil. Ama şunu rahatlıkta söyleyebilirim ki, “Marakeş’te Sesler”in sade ve iç gıcıklayıcı olmayı aynı anda başarabilen kapağı, daha ilk anda beni kısa ama çok keyifli bir okuma sürecine olabildiğince etkili bir biçimde davet etmeyi başardı. Neden kısa? Çünkü bu kitap, Canetti’nin kentin değişik yönleriyle ilgili izlenimlerini aktaran on dört küçük denemesinden oluşmuş, topu topu yüz on sayfayı ancak bulan bir derleme. 1950’li yılların sonunda, orada bir film prodüksiyonu için bulunan dostlarının davetiyle Marakeş’e adım atan sıradışı bir yazarın gezi günlüğü gibi de düşünebiliriz. Her denemede kentin ve Fas kültürünün bir başka boyutu, ayrı bir kesiti ele alınıyor ve doğrusunu söylemek gerekirse, başka bir yerde bulamayacağınız ilginç notlar ve ayrıntılarla karşılaşıyorsunuz.
Hemen belirtmek gerekir ki, “Marakeş’te Sesler”, bildiğiniz anlamda bir “turistik gezi rehberi” filan değil. Zaten üzerinde Canetti’nin imzası olan bir kitaptan böyle bir işlev beklemek biraz tuhaf olurdu. Henüz 26 yaşındayken kaleme aldığı ilk (ve tek) romanı “Körleşme” ile edebiyat tarihindeki kilometre taşlarından birini oluşturan yazar, elbette bu egzotik kenti de kendi üslubuyla geziyor ve ısrarcı meraklılığından kaçamayan ayrıntıları olanca içtenliğiyle okurlarına aktarıyor. Orijiniyle bağlantılı olarak, kentle ilgili denemelerinin önemli bir eksenini Marakeş’in Yahudi mahallesinde tanıştığı insanlar ve gözlemlediği hayat biçimi oluşturuyor ama denemelerin bütününde, elli yıl öncesinin Fas’ına ait çok farklı kesitleri bulabiliyorsunuz: Sahra Çölü’nde günlerce yolculuk yaptıktan sonra mezbahaya teslim edilmek için bekleyen develerin oluşturduğu katar ve onları güden çobanlar; kentin kapalı çarşısında avuç içi kadar dükkanlarda satılan envai çeşit mal ve onların çevreye yaydığı değişik kokular; satıcılarla gerçekleşen ve bir tür inatlaşmayı çağrıştıran uzun pazarlık seansları; Marakeş’in Avrupalı sakinleri ve ziyaretçilerinin gece sohbetleri için seçtiği minicik bir barda yaşanan ilişkiler ve büyütülen düşler; turistlerin gezindiği mekanlarda neredeyse kafileler halinde dolaşan dilencilerin yakarışları; meydanda yan yana sıralanan çarşaflı ve peçeli ekmek satıcısı kadınlar; çevrelerini saran meraklılara meddah havasıyla performanslarını sunan “hikaye anlatıcıları” ve daha birçok çarpıcı ayrıntı, titizlikle seçilmiş kelimelerin akışkanlığıyla gözlerinizin önünden geçip duruyor kitabı okurken.
Başta da belirttiğim gibi, Canetti’nin anlatılarının eksenindeki belirleyici unsurlardan biri, Marakeş’in Yahudi mahallesindeki gezintileri ve orada edindiği izlenimler. “Dünya içinde ayrı bir dünya” izlenimi veren bu bölgedeki insanlar, yaşamları ve beklentilerinin yanı sıra, bir anlamda “kuşatılmışlıkları” ile de sergileniyor Canetti’nin denemelerinde. O günlerde Fransa’nın kontrolündeki bir “vali” konumunun ötesinde anlam taşımayan Sultan’ın düzeni ve paşalarıyla olan ilişkiler, bağlılıklar, hoşnutsuzluk ya da umutlar, hayatın ağır ve sıradan akışındaki ağırlığıyla aktarılıyor. 1967’deki Arap-İsrail savaşı sonrasında yaşanan yoğun göçlerle İsrail’e giden insanların bugün büyük oranda boşaltmış bulunduğu bu eski mahallenin elli yıl öncesindeki resimleri, bir bakıma “sokak röportajları” tadında karşımıza çıkarıyor yazar.
Seçilen adın “Marakeş’te Sesler” olması boşuna değil. Denemelerin her birinde, kentin değişik bir bölgesinde gün boyunca duyulabilecek seslerden oluşan kendine özgü bir “müziğin” tınılarını da hissediyorsunuz: Satıcılar, çocuklar, çalgıcılar, müşteri arayan fahişeler, çobanlar, develer, eşekler, dilenciler ve daha niceleri. Elbette, tüm denemelerde insani dokunuşlar, dürtüler, gözlemler ve duygular yer alıyor; hem de çok usta bir yazarın kaleminden, şaşırtıcı bir açıksözlülükle çıkmış hepsi. Sisli, yabancı, tuhaf ama aynı oranda merak uyandırıcı bir toplumsal dokunun içinde, çocuksu bir heyecanla dolaşan ve bıkmaksızın iz süren Canetti’nin duygusal dalgalanmaları da, en az kentin insan manzaraları kadar karışıyor satırların arasına. Yazarın mahremiyete olan “rontgencilik” boyutundaki ilgisini, Fas’ın kadınlarına duyduğu ilgiyi ve bu ilgiden kaynaklanan utangaçlığı da bütün çıplaklığıyla hissediyorsunuz.
Bugünkü Marakeş’le, Canetti’nin izlenimlerinde bulduğumuz kent arasında büyük farklar olduğundan söz ediyor Fas gezginleri. Kentin dokusunun son elli yılda hatırı sayılır biçimde değiştiği ve birçok şeyin eskiye oranla sıradanlaştığı anlatılıyor. Ama bunları söyleyenlerin ortak yorumları, yalnızca iki şeyin değişmeden kaldığı yolunda: Marakeş’in kokusu ve sesleri. İşte onları da, Canetti’nin izlenimlerinde bulacaksınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder