Neil Gaiman / Vadinin Hükümdarı / Çev: Zeynep Heyzen Ateş /
İthaki
Neil Gaiman, yola ilk çıktığı andan itibaren tercihini
“garip, ürpertici ve tekinsiz” hikâyelerden yana kullanan, tümüyle kendine özgü
bir yazar. Bir tür “modern zamanlar mitolojisi”nin dağınık ve birbirinden
bağımsız parçaları olarak adlandırılabilecek öykü ve romanları, yirmi birinci
yüzyıl insanının yalnızlık ve tedirginliğine hitap etmeyi bilen, alternatif bir
“spiritüel kulvar” oluşturuyor uzun zamandır.
Bilimkurgu, fantezi ya da gerilim gibi beylik kategoriler içine
yerleştiremeyeceğimiz değişken ve çok yönlü anlatıcılığını, “inandırıcılık”
gibi bir kaygı gütmeksizin “inanılmazı anlatarak” sürdürüyor. Dünyanın değişik
ülkelerinden, farklı kültürlere ait milyonlarca okuru da onu bu özelliğiyle
sevip benimsiyor zaten. Stephen King,
“Basitçe söylemek gerekirse Neil Gaiman, zengin bir hikâye evi,” diyor, “Ve ona
sahip olduğumuz için şanslıyız.” Gerilim türünün ustalarından Clive Barker ise
onun hikâyelerinin bir mutfak şefinin özenle hazırladığı düğün pastasına
benzediğini söyleyip ekliyor: “Ama çok katmanlı ve her bir parçasında acıdan
tatlıya birçok farklı lezzeti uyum içinde sunan bir pasta bu.”
Bugünlerde Gaiman, Avrupa ve Amerika’da,
İskandinav mitolojisini konu alan “Norse Mythology” adlı iddialı çalışmasıyla
gündemde. Bizdeyse, sansasyonel yapıtı
“Amerikan Tanrıları”na eklemlenen “Vadinin Hükümdarı” adlı uzun öyküsü,
geçtiğimix haftalarda bağımsız bir “novella” olarak yayımlandı. Aslında daha
önce “Efsaneler” adlı bir derleme için kaleme alınmış ve sonrasında da
Gaiman’ın “Fragile Things” adlı kitabının en sonuna eklemlenerek okuyucuyla
buluşmuştu bu öykü. (Kitap Türkiye’de de “Kırılgan Şeyler” adıyla
yayımlanmıştı.) Bu anlamda “yeni” bir ürün değil belki; ama Gaiman’ın kitaplarını
ilgiyle takip edenler için, koleksiyona eklenecek değerli bir parça olarak
görülebilir.
“Vadinin Hükümdarı” (orijinal adıyla “Monarch of the Glen”) , Gaiman’ın
unutulmaz destanına iliştirilmiş bir tür “tadımlık ek” gibi. “Amerikan
Tanrıları”nı keyifle okuyan ve o zengin mitolojik motifler içinde çıktığı
modern gezintiden hoşnut kalanlar, Odin’in oğlu Baldur’un izdüşümü Gölge’yle
yeniden karşılaşmanın heyecanını yaşayacaklar. Yoğun, oylumlu ve başdöndürücü
bir serüvenin finalinde, Amerika’da puslar ardında bırakıp vedalaştıkları bu
sıradışı figür, bu kez onları İskoçya kırsalında yeni ve hiç de “daha az tuhaf”
olmayan bir serüvende bekliyor olacak.
Gölge, o soluk kesici mücadelelerin yaşandığı günlerin ardından Amerika’dan
ayrılmış, Eski Dünya topraklarında yalnız bir gezgin olarak dolaşmaya
başlamıştır. Avrupa’nın birçok yerini adımlayıp Akdeniz’e ve hatta oradan Kuzey
Afrika’ya kadar uzandıktan sonra yolu ilkin kuzeye, İskandinavya dolaylarına,
ardından da Britanya’ya ulaştırmıştır onu. Kıyıdaki küçük ve basit bir otelde
amaçsız ve durağan konaklama sırasında, garip bir iş teklifi alır: Ücra bir
yerdeki konakta zengin ve nüfuzlu insanlar için düzenlenecek görkemli bir hafta
sonu partisinde, koruma görevlisi olacaktır. Gölge, kısa süre içinde bu iş teklifinin
göründüğünden çok daha farklı ve elbette çok daha tehlikeli bir “görev”
içerdiğini anlar. Ama bir kez kabul etmiştir teklifi artık; karşılaşacağı
tehlikeler her neyse, onları göğüslemeyi göze almaktan başka çaresi yoktur.
On kitaptan oluşan görkemli bir çizgi roman serisi olarak adlandırabileceğimiz
“Sandman” serisinin yoğun sembollere dayalı zengin kurgusunu oluşturan Gaiman,
o günden bu yana kendine özgü hikâye anlatıcılığını, okurlarını bir kez bile
düş kırıklığına uğratmaksızın sürdürdü. Hemen her yapıtında kadim kaynaklardan
ve farklı kültürlerin mit ya da destanlarından günümüz okuruna hitap edebilecek
sürükleyici serüvenler devşirmeyi başaran yazar, “Yıldız Tozu”, “Mezarlık
Kitabı” ve “Yolun Sonundaki Okyanus” gibi
kitaplarıyla sadık bir hayran kitlesi oluşturmayı başardı ama bu süreçte
en etkili adımlardan birinin “Amerikan Tanrıları” olduğunu söylemek mümkün.
Başta İskandinav mitolojisi olmak üzere kadim dünyanın inanç ve sembol
sistemlerinden derlediği etkili motifleri alabildiğine ustaca kullanarak
günümüz dünyasına taşıyan ve “eski tanrılar” ile yenileri arasındaki sert
rekabetin kaçınılmaz sonuçları üzerine renkli ve akışkan bir serüveni okurla
buluşturan “Amerikan Tanrıları”, bugünlerde iddialı bir televizyon dizisi
olarak Gaiman hayranlarının karşısına çıkıyor. Diziyi izleyen ya da kitabı
okuyan çoğu kişinin, Gölge’den yeniden haber almaktan mutlu olacağını söylemeye
gerek yok. Yine o tuhaf, tekinsiz anlatım, yine mitolojik figürleri günümüze
taşıyan bir serüven, ürpertici mekânlar, öngörülemez olayların tedirginliği ve Gaiman büyüsü çıkacak karşınıza ,“Vadinin
Hükümdarı”nı okurken. Dediğim gibi, “tadımlık” bir buluşma bu; aşağı yukarı bir
saat içinde okunup bitirilen, seksen sayfalık bir novelladan söz ediyoruz. Ama
her ne kadar “Amerikan Tanrıları”ndaki uzun soluklu gezintiye benzemese de,
okura keyifli dakikalar vaat ettiği kesin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder